seve seve hocam neler varkiAslan Recep (TR1) dedi:Savaş la alakalı kişleride atarmısın 1 deki keskin nişancı gibi valla çok hoşuma gitti elıne sağlık

Fotoğraftaki kişi Vasili Zaytsev
II. Dünya Savaşı'nın en tanınmış Sovyet keskin nişancılarından biridir. Çelyabinsk bölgesinin Elino Köyü'nde, Mart 1915'te bir çiftçinin oğlu olarak dünyaya gelmiştir. Gençliğinde yazları çobanlık yapmış ve bu sırada usta bir atıcı olmuştur. Zaytsev, Sovyetler'in en başarılı keskin nişancısı olmasa da, ismi Kapıdaki Düşman isimli Hollywood yapımıyla tüm dünyaya duyulmuştur. Zaytsev 1936'da Sovyet Pasifik Filosu'na katılmıştı. İlk savaş deneyimini ise 1942'de 1047. Piyade Alayı mensubu olarak, Stalingrad'da savaştı. Normal bir piyade olarak 30 askeri öldürünce, üstleri onun atıcılık kabiliyetini dikkate aldılar. Kendisine verilen keskin nişancı tüfeğiyle 3 aylık bir zamanda çok sayıda askeri öldürmüştü. Moralleri yüksek tutmak için, başarıları devamlı basına taşınıyordu.
İyi bir keskin nişancı, bir bölgede çok fazla sorun yaratırsa, düşman da ona karşı kendi keskin nişancısını yollar. Sonuçta keskin nişancılar karşı tarafın keskin nişancısı ile kişisel düellolar yaşarlar ve bu bir kedi-fare oyununa döner. Bu düellolar oldukça sık yaşanmışsa da, Zaytsev'in bir Alman keskin nişancısıyla yaşadığı öne sürülen düello hayal ürünüdür.
Hikâyeye göre, Almanlar Zaytsev'in başarıları karşısında ona rakip olarak en iyi keskin nişancılarını (Almanya'daki keskin nişancı okulunun komutanı SS Albayı Heinz Thorwald veya Binbaşı Erwin König olduğu söylenir), cepheye çağırmışlardır. Hikâyenin sonunda Zaytsev rakibini öldürmüştür. Ama yapılan derin araştırmalara rağmen böyle bir rakibin varlığına rastlanmamıştır.
Asteğmen Vasili Zaytsev 10 Ekim ile 17 Aralık 1942 tarihleri arasında Stalingrad'da 225 askeri öldürmüştür. Kurbanları arasında 11 tane de Alman keskin nişancısı vardır. Ocak 1943'te, nişan aldığı gözünden ciddi şekilde yaralanır. Yetenekli bir cerrah tarafından gözü kurtarılır ama artık göreve dönmesine izin verilmez. Kendisi keskin nişancı eğitmeni olarak görevlendirilmiş ve 28 keskin nişancı yetiştirmiştir. Ayrıca keskin nişancılık üzerine iki adet eğitim kitabı yazmıştır. Bu kitaplar günümüzde halen Rus askeri okullarında okutulmaktadır. 22 Şubat 1943'te "Sovyetler Birliği Kahramanı" nişanı ile ödüllendirilmiştir.
Kapımdaki düşman filmi ilede üne kavuşmuştur
Öldürme sayacı
225 Alman askeri
11 Keskin nişancı
Erwin könig ( sahte bri askerde olabilir ) alman keskin nişancı.
Çanakkale Savaşı sırasındaki performansı ile tarihe geçen ilk Türk keskin nişancı. Anzaklar tarafından kendisine “Abdul the Terrible” lakabı verilen Abdul, Gelibolu Cephesi’nde Osmanlı ve Alman askerlerini canından bezdiren Billy Sing isimli keskin nişancıyı ortadan kaldırmak ile görevlendirilmişti. Bunun için siperinde 1 hafta beklediği rivayet edilse de Gelibolu Katili lakaplı Billy Sing tarafından öldürülmüştür…
Ayrıca 652 anzak
109 ingiliz
106 yeni zelanda askerini öldürmüştür fakat bunlar kayıtlı atış değildir
kayıtlı atışıları 250 dir kayıtsız 800 olduğu rivayet edilir.
ancak simo hayha gibi kayıtlı atışları bulunmamaktadır.
bunun yaptığı işlerde cidden iyimiş güzel birisini seçmişssiniz-_NoPe_- (TR1) dedi:
Rosa Parks Kimdir Ve ne yapmıştırRosa Louise Parks ya da doğum adıyla Rosa Louise McCauley (d. 4 Şubat 1913 – 24 Ekim 2005), Amerikalı insan hakları savunucusu.
Rosa Parks ABD'de Alabama eyaletinde doğdu. 1943'te Amerikan Yurttaş Hakları hareketine katıldı. 1955'te Alabama eyaletinde, siyahilere uygulanan ayrımcılığa karşı tavır koyarak sonrasındaki hareketin başlangıcını yapan kişi oldu.
Kendisi terzilik yapmadığı zamanlarda siyahi hakları için gazeteler yazı yazmış ve prostestolara katılmıştır Ölüm tehtitlerine rağmen korkmamıştır ve yazmıştır Kendisi malcom x ve martin luther kingle çalışmıştır (Ted Edx Alıntısıdır)
O yıllarda Amerika Birleşik Devletleri'nin güney eyaletlerinde siyahilerle beyazlar otobüslere ayrı kapıdan biniyor, kendilerine ayrılmış ayrı yerlere oturuyorlardı. Rosa Parks bir gün Montgomery'de otobüse bindi. O otobüste bir beyaz, beyazlara ayrılan yerde yer bulamayınca, siyahilere ait bölümde oturmakta olan Rosa Parks'tan koltuğundan kalkıp kendisine yer vermesini istedi. Şoför de kalkması için uyardı ama Parks yerinden kalkmadı. Tutuklandı ve hapse girdi.
Olaydan sonraki bir yıldan daha uzun bir süre boyunca siyahiler otobüslere binmediler, her yere yürüyerek gittiler. Protesto eylemleri bir yıl sonra meyvesini verdi. ABD Federal Mahkemesi, otobüslerdeki bu uygulamayı yasakladı. Ama Rosa Parks Alabama'da beyazlar tarafından taciz edildiği için kuzeye taşınmak zorunda kaldı. Aynı tarihlerde Alabama valisi, siyahileri üniversitelere almama gayreti içindeydi. Büyük olaylar patlak verdi. Martin Luther King'in başını çektiği giderek büyüyen hareket 1964'te çıkarılan yasa ile başarıya ulaştı. Rosa Park bu direnişin sembolü haline geldi.
1999'da Time dergisince 20. yüzyılın insan hakları savunucusu seçildi. Parks 1996 yılında Başkanlık Hürriyet madalyasına lâyık görüldü. 1999 yılının başında da, Kongre'nin altın madalyasına hak kazandı ve bu ödülü Bill Clinton'un elinden aldı.
kaynak wikipedi
hocam vasili zytsev vede korkunç abdülü attım bitanesi daha yoldaAslan Recep (TR1) dedi:Savaş la alakalı kişleride atarmısın 1 deki keskin nişancı gibi valla çok hoşuma gitti elıne sağlık
çook teşekkürler-ConquEror- (TR1) dedi:hocam vasili zytsev vede korkunç abdülü attım bitanesi daha yoldaAslan Recep (TR1) dedi:Savaş la alakalı kişleride atarmısın 1 deki keskin nişancı gibi valla çok hoşuma gitti elıne sağlık


Hülâgû Han (d. 1217 - ö. 8 Şubat 1265, Meraga), Batı Asya'nın çoğunu ele geçiren Moğol hükümdar. İlhanlılar'ın kurucusudur. Cengiz Han'ın torunu olmakla birlikte diğer Cengizli Büyük Han'larından Mengü Han ve Kubilay Han'ın da kardeşidir.
Hülâgû, 1255 yılında ağabeyi Mengü Han tarafından Orta Doğu'da henüz ele geçirilmemiş toprakların fethini tamamlamak üzere görevlendirildi. Görevleri, güneydoğu İran halklarından olan Lurları hakimiyet altına almak, Haşhaşi tarikatını ortadan kaldırmak, Abbasi Halifeliği'ni yıkmak, Eyyubi ve Suriye topraklarının istilası ve son olarak da Mısır'daki Memlük Devleti'ni yıkmaktı. Mengü Han, Hülâgû'ye teslim olanlara iyi davranmasını, karşı koyanları ise tamamen ortadan kaldırmasını emretti.
Haşhaşiler ve Bağdat Seferi
Mengü Han'ın emriyle her on Moğol erkeğinden ikisi, emrindeki orduya alınan Hülâgû, belki de o zamana kadarki en büyük Moğol ordusunun başında sefere çıktı. Luristan Atabeyliği kolayca ele geçirildi. Haşhaşilerden alınması imkânsız Alamut Kalesini normal koşullarda asla ele geçiremeyince Hülâgû, orduda bulunan Hitaylı Mühendislerin katkısıyla kalenin altı tüneller açılarak oyulmuş ve petrol ile doldurularak kalenin bulunduğu tepe, o zamana kadar görülmemiş gerçek bir bombaya dönüştürülmüştür. Bu sayede Moğolların normal koşullar altında ele geçirmeyi rüyalarında bile göremeyecekleri bu kale, tüneller ateşlenerek patlatılmak suretiyle imha edilip ele geçirmiştir. Bu, o tarihe kadar asla kimsenin aklına bile getiremediği bir yöntemdi. Bu tarihe kadar da pek çok ordu bu kaleyi çok dik ve yalçın kayalar üzerinde kurulduğundan, ayrıca çok müthiş ve sert savunulduğundan ele geçirememişti. Daha sonra Bağdat'a yönelen Moğol ordusu, Halifeye yapılan teslim ol çağrısına olumsuz cevap verilmesini, Büyük Han'ın da emrine uygun olarak istila bahanesi olarak kullandı.
Hülâgû halifeden teslim olmasını istediğinde, Halife Mustasım, eğer kendisine saldırırsa Allah'ın gazabına uğrayacağını söyleyerek teslim olmayı reddetti. Birçok kaynak Halife'nin saldırıya karşı yeterli önlem almadığını yazıyor, ne ordusunu güçlendirdi, ne de Bağdat'ı çevreleyen surları. Aslında, en yapmaması gerekenleri yapmıştı; Hülâgû'yü kızdırmıştı, bu da Hülâgû'nün kuşatma için aradığı mazeretti. Bağdat'a vardığında Hülâgû orduyu bölümlere ayırdı. Böylece şehir her taraftan tehdit edilecekti. Abbasi ordusu, batıdan saldıran Moğol kuvvetlerinin bir kısmını geri püskürtmeyi başardı fakat sonraki çarpışmalarda yenildiler. Yapılan Düceyil Muharebesinde Moğollar, Düceyil Nehri'ndeki setleri yıkarak Abbasi ordusunu tuzağa düşürdüler, askerlerin neredeyse tamamı kılıçtan geçirildi ya da boğuldu. Daha sonra şehir kuşatıldı ve birkaç gün içinde de şehri çevreleyen surların tamamı Moğol ordusunun kontrolüne girdi. Mustasım anlaşma teklif etti fakat kabul edilmedi. Moğollar 13 Şubat 1258'de şehre girdi ve şehir bir hafta boyunca yağmalandı, halk katledildi.
Moğollar'ın Bağdat'ı istilasıyla karşılaştırıldığında Alaric'in Roma istilası oldukça nazik görünür. Kaçmaya çalışanlar yakalanıp öldürüldü. Ölü sayısı hakkında tahminde bulunmak oldukça güç olsa da değişik yaklaşımlar var. Bazıları yaklaşık 90,000 kadar olduğunu savunurken, müslüman tarihçi Abdullah Wassaf birkaç yüzbin veya daha fazla Bağdatlının öldürüldüğünü tahmin ediyor. Hülâgû Han, zamanın Fransa kralı IX. Louis'ye mektubunda ordusunun yaklaşık 200,000 kişiyi öldürdüğünü söylemektedir. Yapımı nesiller boyu süren cami, saray ve hastaneler yağmalandı ve yok edildi. Halife yakalandı ve öldürülmeden önce halkının katledilmesi ve şehrinin talan edilmesi izletildi. Bozkır kültürüne göre asil kan yere akarsa, tüm alem düşmanınız olur. Bu yüzden Halife keçeye sarılıp atlar tarafından çiğnetilmişti. Bir oğlu hariç tüm oğulları da öldürüldü.
Daha önceki örneklere baktığımızda Moğollar sadece dirençle karşılaştıkları şehirlerde, ele geçirdikten sonra halkıyla birlikte büyük bir yağma ve katliam yapıyorlardı. Eğer şehir savaşmadan teslim alınmışsa halkı bağışlanıyordu, Bağdat kuşatmasında da olduğu gibi kısa süren çarpışmalar sonucunda alınmışsa yağma yapılmakla birlikte bu kadar büyük bir vahşet olmuyordu. Bağdat'ın yağma edilirken sergilenen vahşet Moğol tarihinin de en acımasız olayıydı. Bazı Cin şehirlerinin de Bağdatla aynı kaderi paylaştığı söylenir fakat bunlar belgelenmemiştir. Bundan yüzyıllar sonra bile Bağdat terkedilmiş, harabe şehir görünümünden kurtulamadı. Tüm bu anlatılanlar Hülâgû'nün Moğol hanları arasında niye en korkulan ve en büyük kan dökücülerden olduğunu açıklamaktadır.
kaynak:Vikipedi
bunların hepsini biliyorum moğol tarihi hakkında 5 kitap bitirdim ama yazmakla uğraşmadım yazayım desem en az yarım saat direk vikipediden kopyala yapıştır yaptım

Aziz Sancar Kimdir
1946'da Mardin'in Savur ilçesinde, orta gelirli çiftçi ailesinin sekiz çocuğundan yedincisi olarak dünyaya geldi. *** 'den milletvekili olan akrabası Mithat Sancar'ın ifadesine göre, Aziz Sancar'ın ana dili Arapçadır ve aile içinde Arapça konuşulur. Aziz Sancar ise, anne ve babayla Arapça konuşulduğuna ama kardeşler arası Türkçe konuşulduğunu belirtmektedir. Sancar, verdiği her röportajda Arap olarak gösterilmekten rahatsız olduğunu ve Türk olduğunu vurgular. Ağabeyi Tahir Sancar'ın ifadesine göre, ailesi Oğuz Türkleri'nin Hasi kolundan olup Horasan'dan Mardin'e göç etmiştir. Aziz Sancar, ilk ve orta eğitimini Mardin'de tamamladı. Lise yıllarında futbolla ilgilendi, ancak son sınıfta futbolcu olmaktan vazgeçerek yüksek öğrenimine devam etmek üzere İstanbul'a gitti.
1963 yılında girdiği İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'den 1969 yılında birincilikle mezun oldu. İki yıl Savur'da bir sağlık ocağında hekimlik yaptıktan sonra bir NATO-TÜBİTAK bursu ile önce Johns Hopkins Üniversitesi, ardından Dallas Teksas Üniversitesi'ne gitti Dallas'ta üniversitenin moleküler biyoloji programına ve Caude Rupert’ın laboratuvarına katıldı. Bu laboratuvarda Sancar, danışmanı Claud Rupert ile fotoliyaz olarak adlandırılan bir geni klonlamış ve genetik mühendisliği ile bakterilerde çok yüksek oranlarda çoğaltmıştır. Bu genin kodladığı enzim, ultraviyole ışıkları ile zarar görmüş DNA'nın onarımını yapmaktaydı. Bu buluş Dr. Sancar’ın önce yüksek lisans, ardından doktora derecesi (1977) almasını sağladı.
Sancar, 1977-1982 yılları arasında Yale Üniversitesi'nin tıp fakültesinde çalıştı. Bu dönemde fotoliyaz enzimi çalışmalarına ara verip nükleotid kesim onarımı araştırmaları başladı. DNA onarımı dalında doçentlik tezini tamamladı. 1997 yılından itibaren araştırmalarını biyokimya ve biyofizik alanında yaptığı çalışmalarla tanınan Amerika Birleşik Devletleri North Carolina-Chapel Hill'de North Carolina Üniversitesi biyokimya ve biyofizik bölümünde sürdürmektedir.
DNA onarımı, hücre dizilimi, kanser tedavisi ve biyolojik saat üzerinde çalışmalarını sürdüren Sancar, 415 bilimsel makale ve 33 kitap yayınladı. Sancar, kanser tedavisinde sirkadiyen saat kullanımıyla ödüller aldı.. 2001 yılında Amerikan Kimya Cemiyeti tarafından verilen Kuzey Carolina Seçkin Kimyager Ödülü'nü almaya hak kazanan Sancar, 2005 yılında bilim dünyasının en prestijli üyelikleri arasında yer alan ABD Ulusal Bilimler Akademisi’ne seçilerek bu akademiye seçilen ilk Amerikalı Türk oldu. Bu ödülü aldıktan sonra, ABD'de okuyan Türk öğrencilerine yardım etmek ve Türk-Amerikan ilişkilerini geliştirmek amacıyla eşiyle birlikte Aziz&Gwen Sancar Vakfı'nı kurarak ABD'nin Kuzey Carolina eyaletinde "Carolina Türk Evi" isimli bir öğrenci misafirhanesi açtı. 2006 yılında Türkiye Bilimler Akademisi’ne aslî üye olarak seçildi.
Sancar, DNA'nın onarılması ile ilgili yaptığı çalışmalardan dolayı Amerikalı Paul Modrich ve İsveçli Tomas Lindahl ile birlikte 2015 Nobel Kimya Ödülü'ne layık görüldü. Bu üç araştırmacı, 30 yıldan uzun süre birbirlerinden bağımsız olarak ve büyük oranda bakteri hücrelerinde çalışmaktadır. Sancar nükleotid kesim onarımı alanında buluşlar yapmış, Tomas Lindahl ve Paul Modrich ise diğer DNA onarımı mekanizmaları olan bazı kesim onarımı ve yanlış eşleşme onarımını keşfetmişlerdir. Aydınlattıkları temel mekanizmalar daha sonra insanlar dahil olmak üzere kompleks organizmalarda da gösterilmiştir. Örneğin, nükleotid kesim onarımı bozuklukları ile deri kanserleri arasında doğrudan nedensel ilişki bulunmuştur. Sancar’a, İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi tarafından verilen Nobel Kimya Ödülü Alfred Nobel’in ölüm yıldönümü olan 10 Aralık'ta düzenlenen törende verildi. Ödül, İsveç Kralı XVI. Carl Gustaf tarafından takdim edildi. Sancar “beni ödüle götüren Atatürk’ün ve Türkiye Cumhuriyeti'nin yaptığı eğitim devrimidir. Dolayısıyla bu ödülün sahibi Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil eden Anıtkabir Müzesi'dir” diyerek Nobel Ödülü ile madalya ve sertifikasını Anıtkabir'e teslim etmiştir. Ödül, Anıtkabir'deki Atatürk ve Kurtuluş Savaşı Müzesi'nde kendisine ayrılan özel alanda sergilenmektedir
Sancar, yaptığı bir açıklamada 5 TL üzerindeki DNA sarmalının hatalı olduğunu bunu Merkez bankasına ilettiğini ancak uyarılarına rağmen bunun düzeltilmediğini söyledi.
Ayrıca Aziz Sancar'ın ismi Türkiye Milli Eğitim Bakanlığı tarafından İstanbul'da 2018 yılında proje okulu olarak açılan Aziz Sancar Anadolu Lisesi'ne verilmiştir.
2019 yılında Aziz Sancar, Ahmet Davutoğlu'nun ricası üzerine katıldığı ve 4 senedir yürüttüğü İstanbul Şehir Üniversitesi 'nin Mütevelli Heyeti üyeliğinden istifa ettiğini duyurdu.
Malesef bazı kaynaklarda nobel ödülüğü aldığı yazmaz Bu yüzden bunu kınıyorum
.

3 ÜLKE İÇİN SAVAŞMIŞ LAURİ ALAN TÖRNİ(LARRY THORNE)
Kabaca Bahsedersek
Lauri Törni (28 Mayıs 1919 - 18 Ekim 1965), daha sonra Larry Thorne, Kış ve Devam savaşları sırasında görev alan ve II. Dünya Savaşı'ndan sonra ABD Ordusu'nda görev yapmış Fin asker. Törni Fin, Alman ve ABD (Larry Thorne adıyla) olmak üzere üç bayrak altında savaşmıştı
_________________________________________________________________________________________
Wikipedi İngilizceden şahsımca çevrilmiştir hata olabiir
Finladiya Ordusu
Lauri ilk olarak finlandiya kış savaşında savaşmıştır Dostları onun büyük heybetli ve güçlü olduğunu söyler kış savaşında rus askerlerine kızak pususu ve gerilla saldırı ile ruslara kabus olmuştur Finlilerin kış savaşını bitirmelerinin üzerine Alman ordusunu geçti ayrıca burada mannerheim haçı aldı
Alman ordusu ve oradaki kariyeri
Almanya ordusuna 1940 ta katılmıştır SS birliklerinde çarpışmıştır Başarılarından ötürü Teğmenliğe terfi olmuştur Ancak Almanyanın savaşı kaybetmesi ile finlandiya ordadanda Ailesinin olduğu isveçe geçti (NOT İsveç isviçre ile karıştırmayın) Alman ordusuna 2 derece demir haç kazandı
Ara dönemi
isveçte uluslararası bir şirketin Gemisinde çalışmıştır Geminin amerikaya gideceğini duyunca amerika limanına yakın bir yerde gemiden atlamış ve sığınma talep etmiştir ve kabul edilmiştir Kendsini Törni olduğnu anlayan askeriye onu Vietmama çağırdı
Vietmam Savaşı
Bu savaştada yer alan törni amerika ordsunca oraya yolanmıştır halktan adı gizlenmiştir daha sonra adı larry thorne olmuştur Vietmamda gerillar ile savşamış ve mor kalp kazanmıştır (Mor kalp Amerikan menşeili bir savaş madalyonudur) Daha sonra görev için gene çağırldı ancak olduğu Helikopter gerillalarca patlatılmıştır
1965 te vefat etmiştir
Edit:Yazım hataları düzeltidi

George Patton kimdir ve ne yapmıştır
George Smith Patton, Jr. (d. 11 Kasım 1885 – ö. 21 Aralık 1945) II. Dünya Savaşı'nda Amerikan Ordusu'nun önde gelen komutanlarından biriydi. Tanklarla II. Dünya Savaşı'nın kaderini değiştirdi. 36 yıllık ordu hayatında her zaman zırhlı birliklerin savaşlardaki önemini savundu ve bunu II. Dünya Savaşı sırasında komuta ettiği ordularla ispatladı. Kuzey Afrika Cephesi'nde tank kolordusu komutanlığı, Husky Harekatı'nda ise zırhlı ordu komutanlığı yaptı.
İtalya'nın işgali sırasında emrindeki askerlerden bazılarına kötü muamele ettiği gerekçesiyle Normandiya Çıkarması sırasında kızakta beklemekteydi. Fakat çıkartma sonrası müttefik birlikler Alman savunması karşısında ilerleyemeyince, Dwight Eisenhower tarafından ve zırhlı ordular grubu komutanı olarak tekrar göreve çağrıldı. Fransa'nın işgali sırasında komuta ettiği zırhlı birlikler istenenden çok daha süratli biçimde Alman hatlarının gerisine dalınca, kendisini durdurmak için akaryakıt ikmali kesilip, arada durup geriden gelen birlikleri beklemek zorunda bırakıldı. Ardenler'de kışın son kez karşı taarruza geçip Müttefik Ordularını zor duruma düşüren Mareşal Gerd von Rundstedt komutasındaki Alman Ordularını bozguna uğrattı.
Almanya'nın batısını işgal ettikten sonra, Sovyet Birliklerini Elbe nehri kıyılarında durdurdu. Daha sonra Alman ordusunu da müttefik olarak alıp, hep birlikte Sovyetler Birliği'ni işgal etmek gerektiğini söyledikten birkaç gün sonra, Almanya'da şüpheli bir trafik kazasında öldü. Patton, Üçüncü Ordu'nun diğer üyeleriyle birlikte Lüksemburg'un Hamm köyündeki Lüksemburg Amerikan Mezarlığı ve Anıtına gömüldü.

Mahmut Gazi Yaşargil (d. 6 Temmuz 1925, Lice, Diyarbakır), Türk bilim insanı ve nörocerrah.
Ankara Atatürk Lisesinde lise eğitimini tamamladı. Ankara Üniversitesi'ni kazandı. 1944 yılında Almanya'daki Friedrich Schiller Üniversitesi'nde çalışmalarını sürdürdü. 1945'te Basel Üniversitesi'ne ve aynı üniversitede 1950 yılında doktorasını yaptı. Daha sonra Bern Üniversitesi'nde yardımcı profesör olarak psikiyatri bölümünde görev aldı. Basel Üniversitesi'nde Nöroşiruji bölümü'nde görev almaya başladı. 1957 ve 1965 yılları arasında Zürih’teki üniversite hastanesinde çalışmalarını sürdürmiş, 1965 yılında yardımcı profesör olan Gazi Yaşargil, 1965 ve 1967 yılları arasında, Amerika Birleşik Devletleri'nin Burlington kentindeki Vermont Üniversitesi'nin Nöroşirüji Bölümü'nde, Profesör Peardon Donaghy ile birlikte mikrovasküler cerrahi alanında çalışmalar yürüttü. Avrasiya Akademiyasının kurucu üyelerinden biridir
Mikrosinir cerrahisinin kurucusu olan Gazi Yaşargil "Beyin ve Sinir Cerrahı", "Profesör Doktor", "Yüzyılın Beyin Cerrahı" unvanlarına sahiptir. Yaşargil epilepsi ve beyin tümörünü kendi bulduğu yöntemlerle tedavi etmiş. 1953'ten emekli olduğu 1999 tarihine dek Zürih Üniversitesi ve Zürih Üniversite Hastanesindeki Sinir cerrahisi Departmanında ilk hekim, başhekim, sonrasında profesör ve başkan olmuştur. 1999'da Geleneksel Sinir Cerrahları Kongresinde "Yüzyılın Sinir Cerrahı" (1950-1999) seçilmiştir.
Fahri doktora
- 1991 - İstanbul Üniversitesi İstanbul, Türkiye
- 1999 - University of Lima,
- 2000 - Hacettepe Üniversitesi Ankara, Türkiye
- 2001 - University of Oxford
- 2002 - Friedrich-Schiller University of Jena, Almanya
- 2019 - Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Eskişehir , Türkiye
Fahri üyelik
- 1976 - Brezilya Nöroşirurji Akademisi, [Brezilya]
- 1977 - Norocerrahlar Birliği, ABD
- 1979 - Amerikan Kalp Derneği, Dallas, Teksas, ABD (Honorary Fellow)
- 1981 - Kanada Nöroşirurji Akademisi , Kanada
- 1986 - Nörocerrahlar Kongresi
- 1987 - Japon Nöroşirurji Sosyetesi, Japonya
- 1989 - Amerikan Nörocerrahlar Derneği, Harvey Cushing Society, ABD
- 1989 - İsviçre Nörobiyoloji Akademisi, İsviçre
- 1990 - Kraliyet Tıp Sosyetesi, Londrası, Section of Neurology
- 1990 - Türk Nöroşirürji Derneği
- 1990 - International Skull Base Society
- 1993 - İsviçre Nöroşirurji Akademisi
- 1994 - Arjantin Nöroşirurji Sosyetesi
- 1998 - Amerikan Nörobiyoloji Sosyetesi
- 1998 - Türkiye Bilimler Akademisi
- 1999 - Peru Nöroşirurji Akademisi
- 2000 - İtalya Nöroşirurji Akademisi
- 2003 - Meksika Nörocerrahlık Derneği
Ödülleri
- 1957 - "Vogt Ödülü"-İsviçre Oftalmolojik Topluluğu
- 1968 - Tıp Bilimleri İsviçre Akademisi Robert-Bing-Ödülü
- 1976 - İsviçre Federasyonu Marcel-Benoit-Ödülü
- 1980 - "Yılın Sinir Cerrahı" Ödülü
- 1981 - Uluslararası Mikrocerrahi Derneği, Sidney, Astralia Pioneer Microsurgeon Ödülü
- 1988 - Universita di Napoli e della Compagna Napoli, İtalya Şeref Madalyası
- 1992 - Türkiye Cumhuriyeti Tıp Ödülü
- 1997 - Nöroşirürji Dernekleri Dünya Federasyonu Altın Madalya
- 1998 - Değerli Fakültesi Öğretim Üyesi, Tıp Bilimleri University of Arkansas
- 1998 - Brezilyalı Nöroşirürji Derneği tarafından "Yüzyılın beyin cerrahı" olarak onurlandırıldı
- 1999 - Onur Nörolojik Cerrahlar Madalyası Avrupa Birliği
- 1999 - Nörolojik Cerrahlar Yıllık Toplantısı Kongresi'nde Nurosurgery dergisi tarafından "Yüzyılın Nöroşirurji Kullanıcı Adam" olarak onurlandırıldı
- 2000 - Fedor Krause Madalyası, Alman Nöroşirürji Derneği
- 2000 - Amerikan Cerrahlar Koleji 2000 Onur Bursu
- 2000 - Türkiye Cumhuriyeti Üstün Hizmet Madalyası
- 2000 - Türk Bilimler Akademisi 2000 Ödülü
- 2002 - Uluslararası Francesco Durante Ödülü, İtalya
- 2002 - Millî Egemenlik Onur Ödülü
- 2005 - Millî Egemenlik Onur Ödülü (İkinci defa)

Marie Skłodowska Curie (/ˈkjʊəri/ KEWR-ee; Lehçe: kʲiˈri; Fransızca: kyʁi; doğum Maria Salomea Skłodowska, 7 Kasım 1867 – 4 Temmuz 1934), radyoaktivite alanında öncü araştırmalar yapmış ve bu araştırmaları sonucu Nobel Ödülü'ne layık görülmüş Leh-Fransız fizikçi ve kimyager.
Uranyumla yaptığı deneyler sonucu radyoaktiviteyi keşfetti. Toryumun radyoaktif özelliğini buldu ve radyum elementini ayrıştırdı. 1903 Nobel Fizik ödülü, 1911 Nobel Kimya ödülü sahibi ve radyoloji biliminin kurucusudur. Çalışmalarıyla bir çığır açan Curie, Nobel Ödülü'nü alan ilk kadın, bu ödülü iki kere alan ilk bilim insanı olmuştur. Varşova'nın Clandestine Floating Üniversitesinde okudu ve uygulamalı bilimsel eğitimine başladı. 1891 yılında 24 yaşında Curie yüksek derece kazandı ve onu izleyen bilimsel çalışmaları Paris'te eğitim için büyük kardeşi Bronisława kadar takip etti. Marie'nin kocası Pierre Curie ile ve fizikçi Henri Becquerel Fizik 1903 Nobel Ödülünü paylaştı. Marie Kimya 1911 Nobel Ödülü de kazandı. Başarılarına radyoaktif izotopları izole etmek için radyoaktivite teknikleri teori ve iki unsurdan, polonyum ve radyum keşfi de dahildir. Curie'nin yönetimi altında, dünyanın ilk çalışmaları radyoaktif izotoplar kullanılarak, neoplazmaların tedavisi içine yapılmıştır.
7 Kasım 1867 tarihinde Polonya'nın Varşova kentinde dünyaya geldi. Babası Wladislaw Sklodowski Varşova lisesinde fizik ve matematik öğretmeni iken annesi Bronislawa Sklodowski yatılı kız yurdu müdürüydü.Ailesi, annesinin müdürlük yaptığı yurtta kalıyordu. Sofia, Hela, ve Bronya isimlerinde 3 kız, Joseph isminde bir erkek kardeşi vardı. 1875 yılında ablaları Sofia ve Bronya tifüse yakalandı, Sofia 1876 yılının Ocak ayında ölürken Bronya iyileşti. 2 yıl sonra Marie'nin annesi verem sebebiyle öldü.Gençlik yıllarında yaşadığı Varşova, o sırada Rus yönetimi altında, Rus Çarı II. Aleksandr tarafından yönetiliyordu. Ülkedeki eğitim sistemi nedeniyle kadınların üniversiteye gitmesi ya da teknik eğitim görmeleri için yurt dışına çıkmaları gerekiyordu. Kardeşi Bronya ve Marie çalışıp para biriktirdiler, 1885 yılında Bronya Sorbonne'da tıp eğitimi almaya başladı. Mezun olduktan sonra Marie'ye matematik ve fizik eğitimi alması için yardım etti.1891 yılında Paris'te ablasının yanında eğitime başlayana dek Varşova'da Endüstri ve Tarım Müzesi adı altında gizlice eğitim veren Polonya okulunda eğitim aldı. Bu okulların adı gezici Üniversiteleerdir Paris'e gidince önce ablasının yanında kalarak sonrasında ise küçük bir tavan arasında yaşayarak eğitimini sürdürdü. 3 Kasım 1891 tarihinde başladığı eğitimde bir buçuk yıl sonunda sınıfının birincisi olarak fizik diploması aldı. 1894 yılında ise ikinci diplomasını matematik alanında aldı. Bir sonraki hedefi ise öğretmenlik diploması alıp Varşova'ya dönmekti
1894 yılında Polonyalı bir bilim insanı aracılığıyla, kardeşi Jacques ile piezoelektriği keşfeden Pierre Curie ile tanıştı. 35 yaşındaki Pierre Curie, Endüstriyel Fizik ve Kimya Okulu laboratuvarının başkanıydı. Marie ve Pierre, ortak bilimsel ilgilerinin de katkısıyla birbirlerine bağlanıp, Temmuz 1895'te evlendiler. Bu tarihten itibaren Maria Skłodowska yerine Marie Curie adını aldı.
1896 yılında öğretmenlik diplomasını aldıktan sonra 1897'de, daha önce Henri Becquerel (okunuşu: Bekerel)'in duyurduğu, uranyum tuzlarının yaydığı, sonraları radyoaktivite olarak adlandırılacak ışın üzerine detaylı araştırmalara başladı. Fakat Eylül 1897'de ilk kızı Irene'in dünyaya gelmesi, çalışmalarına ara vermesine sebep oldu. 1898 başlarında çalışmalarına hız veren Marie toryumun da bu ışınları yaydığını fark etti. Bu noktada eşi Pierre de kendi çalışmalarını bırakarak Marie'ye yardım etmeye başladı.
Bu arada Becquerel, iki farklı uranyum mineralinin daha aktif olduğunu keşfetti.
Temmuz 1898'de Curie'ler yeni radyoaktif bir element olan ve uranyumun radyoaktif bozunmasından ortaya çıkan polonyumu bulduklarını duyurdular. (İsmini Marie'nin vatanı Polonya'dan esinlenerek koydular).Eylül 1898'de Fransız kimyacı Eugène-Anatole Demarçay'ın spektroskopi yöntemi ile tanımlanmasına yardım ettiği, doğal radyoaktif element radyumu duyurdular.
Marie, 1904 yılında doktorasını vererek Fransa'da gelişmiş bilim alanında doktora unvanı alan ilk kadın oldu. Aynı yıl radyoaktivite konusundaki araştırmalarından dolayı, kocası ve Becquerel ile paylaştığı Nobel Fizik Ödülü'nü alarak, tarihte Nobel Ödülü alan ilk kadın oldu.
1904 yılında eşi Pierre Sorbonne'da öğretmenliğe başladı. Marie de Sevr'deki bir kızlar okulunda fizik öğretmenliği yapmaya başladı. Aynı yılın sonlarına doğru ikinci kızları Eve doğdu. O sıralar Marie ve Pierre, radyasyondan kaynaklanan rahatsızlıklar geçirmeye başladılar. Radyumun dokuya verdiği zarar, araştırmacılar tarafından kabul edilmeye başlanmıştı. Aynı zamanda, radyumun etkisinin kötü dokulara uygulanarak tedavide kullanılabileceği fikri de doğmaya başlamıştı. Amerikalı mucit Alexander Graham Bell, kanserin tedavisi için tümöre radyum verilmesini önermişti.
19 Nisan 1906'da Pierre Curie bir at arabasının çarpması sonucu öldü. İki çocuğu ile dul kalan Marie, kocasının Sorbonne'daki öğretmenlik görevini sürdürdü ve 1908'de Sorbonne'daki ilk kadın profesör oldu.
1911 yılında radyum ve polonyumun keşfi ve araştırılmasındaki rolünden ötürü Nobel Kimya Ödülü'ne layık görüldü. Böylece tarihte iki Nobel Ödülüne sahip ilk kişi oldu.Hâlen 2 Nobel Ödülüne sahip tek kadındır. Yaptığı çalışma bir elementin radyoaktif işlemlerden sonra başka bir elemente dönüşebileceğini gösteriyordu.
Bu başarılarının yanı sıra kişisel saldırılara maruz kaldı. İlk olarak tümü erkeklerden oluşan Fransız Bilim Akademisi bir oyla üyeliğini reddetti. Ardından, Paul Langevin ile arasında aşk ilişkisi olduğuna dair dedikodular yayılmaya başladı. Evli ve Pierre Curie'nin yakın dostu olan Paul Langevin ile Marie arasındaki bu dedikodu gazetelere Langevin skandalı olarak yansıdı ve Marie'nin ikinci Nobel Ödülünü alması bile arka plana atıldı. Langevin gazetenin baş editörünü halkın önünde yapılacak düelloya davet etti. Editörün silahını çekmemesi ile o zamanın anlayışıyla gülünçleşen olay, konunun kapanmasını sağladı.
Marie Curie, Aralık 1911'de Nobel Ödülünü almak için Stokholm'e gitti. Buradaki konuşmasında, Pierre Curie'nin yardımlarını küçümsemediğini de belirterek, radyoaktivitenin atomun bir özelliği olduğu hipotezinin kendi çalışması olduğunu duyurdu. Fransa'ya geri dönen Marie Curie, çalkantılı geçen yılın etkisi ile depresyona girdi.[kaynak belirtilmeli]
1914 yılında Paris Üniversitesi'nde Radyum Enstitüsü kuruldu ve Marie Curie ilk müdür olarak atandı.Hayatı boyunca radyumun tıptaki önemine dikkat çekti. I. Dünya Savaşı sırasında taşınabilir röntgen cihazları yaparak, kızı Irene ile birlikte, genç kadınlara x ışını teknolojisini öğretti. Ayrıca fizik tedavi uzmanlarına savaş ortamında radyoloji ekipmanını nasıl kullanacaklarını gösterdiler. Bu esnada yüksek dozda radyoaktif ışına maruz kaldılar.
1920'li yıllarda bilime katkısını sürdürdü. Varşova'daki Radyum Enstitüsü'nün kurulmasında önemli rol oynadı. Başkan Herber Hoover'ın kendisine verdiği 50.000 dolar ödülle Varşova'da yeni kurulan laboratuvara radyum aldı.
fransa'nın Savoy kentinde kan kanserinden öldü. Hastalığı, aşırı dozda radyasyona maruz kalmasına bağlandı. Bu yüzden ona "bilim için ölen kadın." denildi. Radyokaktivite çalışmalarından dolayı, radyokativite birimine "curie" denilmektedir. Ölümünün ardından Sceaux'taki aile mezarlığına gömülmüş ancak, 20 Nisan 1995'te Marie Curie'nin ve kocasının mezarları Fransa' nın ulusal anıt mezarı olan Panthéon'a taşınmıştır.Marie Curie başarılarından dolayı bu şerefe layık görülen ilk kadındır.Curie'nin not defterleri o kadar çok radyasyona maruz kalmıştır ki, ancak kurşun kaplı bölmelerde muhafaza edilip sadece radyoaktif koruma altında incelenebilmektedir.
Aldığı Ödülleri
- 1903 - Nobel Fizik Ödülü
- 1903 - İngiliz Kraliyet Birliği'nden Davy madalyası
- 1911 - Nobel Kimya Ödülü
- 1921 - Bilime katkılarından ötürü, Amerika'nın kadınları adına, başkan Warren Harding'ten 1 gram radyum
BU KONUDA MAHVOLDUĞUNA GÖRE BEN KAÇAR
HERKES WİKİPEDİA DAN ALDIĞI BİLGİLERİ DOĞRUDAN YAPIŞTIRMIŞ 😕😕
Saçma çok saçma tarih tartışmaya açık bir konudur kimse kimseyi bozmutordu sadece tarih i bilgiler tartışılıyordu taki WİKİPEDİA DAN kopyala yapıştır yapana kadar
Ne yani 2 saat yazalım değilmikill for you (TR1) dedi:BU KONUDA MAHVOLDUĞUNA GÖRE BEN KAÇAR
HERKES WİKİPEDİA DAN ALDIĞI BİLGİLERİ DOĞRUDAN YAPIŞTIRMIŞ 😕😕
Saçma çok saçma tarih tartışmaya açık bir konudur kimse kimseyi bozmutordu sadece tarih i bilgiler tartışılıyordu taki WİKİPEDİA DAN kopyala yapıştır yapana kadar
dalga geçiyorsun herhalde bizde biliriz yazmayı
ben bu konuları senden ve nicelerinden daha iyi biliyorumkill for you (TR1) dedi:BU KONUDA MAHVOLDUĞUNA GÖRE BEN KAÇAR
HERKES WİKİPEDİA DAN ALDIĞI BİLGİLERİ DOĞRUDAN YAPIŞTIRMIŞ 😕😕
Saçma çok saçma tarih tartışmaya açık bir konudur kimse kimseyi bozmutordu sadece tarih i bilgiler tartışılıyordu taki WİKİPEDİA DAN kopyala yapıştır yapana kadar
ama konuşmayla yazma gibi zellik yok illede elle yazacaksın bende okuyorum bilgiyi doğruysa kop yapıştır yapyıorum doğru olmayan bilgiyi buraya atmam
sen ilk evvel bi araştır hülagü han kimdir neden arapları kuşbaşı yapmıştır
reis 50bindeğil 5i general 13500 kişi-ConquEror- (TR1) dedi:
Halil paşa veya Halil kut kut'ül amare zaferini almış osmanlı paşasıdır ingilizlerin 1-4 kanal piyade bölüklerini teslim etmeye zorlamıştır vede onları teslim almıştır ingiliz tarhindeki en büyük hezimet budur
Taktikleride kendisi kadar gariptir
1-süvarileri önden getirip ingilizlerin dikkatini çeker sonra süvarileri geri çeker arkadaki tüfekliler atışa başlar
böylece ingilizler muazam bir kayıp vermiştirde
2-ingilizler kuşatılan piyadeleri kurtarmak için havadan ikmal yapmaya çalışsada başarısız olmuşlardır öyleki bütün ikmaller halil paşanın karagahının yakınlarına düşmüştür bunun sebepi bir osmanlı ajanı olduğu idda edilmektedirde
ingilizlerin 50 binden fazla askerini teslim alan kut'ül amare zaferini getiren paşadır zaferden sonra ona soyad olarak kut verilmiştir ayrıca kut'ül amare kartalı olarakda bilinir.
Ertugrul1453 (GR1) dedi:ben bu konuları senden ve nicelerinden daha iyi biliyorumkill for you (TR1) dedi:BU KONUDA MAHVOLDUĞUNA GÖRE BEN KAÇAR
HERKES WİKİPEDİA DAN ALDIĞI BİLGİLERİ DOĞRUDAN YAPIŞTIRMIŞ 😕😕
Saçma çok saçma tarih tartışmaya açık bir konudur kimse kimseyi bozmutordu sadece tarih i bilgiler tartışılıyordu taki WİKİPEDİA DAN kopyala yapıştır yapana kadar
ama konuşmayla yazma gibi zellik yok illede elle yazacaksın bende okuyorum bilgiyi doğruysa kop yapıştır yapyıorum doğru olmayan bilgiyi buraya atmam
sen ilk evvel bi araştır hülagü han kimdir neden arapları kuşbaşı yapmıştır
1.neden abisi olan hülagünün isteği 2. neden moğallaın bitmek bilmeyen ganimet (para)hırsı
hülagününde abisininde amacı aynıydı araplardan talkan ve curcanın intikamını almak ve aldılar dahalit 5 (TR1) dedi:Ertugrul1453 (GR1) dedi:ben bu konuları senden ve nicelerinden daha iyi biliyorumkill for you (TR1) dedi:BU KONUDA MAHVOLDUĞUNA GÖRE BEN KAÇAR
HERKES WİKİPEDİA DAN ALDIĞI BİLGİLERİ DOĞRUDAN YAPIŞTIRMIŞ 😕😕
Saçma çok saçma tarih tartışmaya açık bir konudur kimse kimseyi bozmutordu sadece tarih i bilgiler tartışılıyordu taki WİKİPEDİA DAN kopyala yapıştır yapana kadar
ama konuşmayla yazma gibi zellik yok illede elle yazacaksın bende okuyorum bilgiyi doğruysa kop yapıştır yapyıorum doğru olmayan bilgiyi buraya atmam
sen ilk evvel bi araştır hülagü han kimdir neden arapları kuşbaşı yapmıştır
1.neden abisi olan hülagünün isteği 2. neden moğallaın bitmek bilmeyen ganimet (para)hırsı